Bir kenti insansız ve iklim düşmanı yapmak! Gökçek’in en çılgın projesi!

Spread the love

Önder Algedik[i]
“Kişi başına düşen metrekare açısından Türkiye’de alış veriş merkezlerinde birinciliğimiz pekiştirilecektir”[ii]
Söylenen değil yapılan!
Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Gökçek, her dönemde söylediği sözlerle gündem yaratmayı temel politika edinen bir belediye başkanı. 2009 yerel seçimlerinde kent girişlerine devasa heykeller yaptırmak o seçim için en “yatırım” anlamı taşıyan sözleriydi. Ancak, Gökçek’in spekülasyonlarına değil, somut yaptıklarına bakmak, çok daha akılcı. Çünkü sarfettiği sözlerin büyük bir kısmı gerçekliği gündeme sokmamak için bir araç. Bu nedenle, Gökçek her seferinde ayrımcılığı öne çıkartan, çatışmayı temel edinen söylemler sarfederek kendini gündemde tutarken, kente yaptığı saldırıları küçültmeyi başarıyor. Çılgın projelar tartışmasına katılmasını da aslında böylesi bir bulanıklık içinde politika yapma denemesi olarak görebiliriz. Gündemi bulanıklaştırma, kenti dönüştürdüğü insan düşmanı ve kar-rant odaklı pratiğini maskelemek için kendince güzel bir araç. Bu nedenle, söylediklerine değil, yaptıklarına baktığımızda, karşımıza sözlerinden daha ağır bir resim çıktığını görebiliriz.
Ankara trafiğini nasıl bilirsiniz?

Yok olan bir Belediye(cilik)!

Büyükşehir Belediyesi 2012 bütçesi, sadece 1 CHP’li meclis üyesinin red oyu ile Kasım 2011’de geçti[iii]. 2 Milyar 750 milyon TL’lik bütçe, yaklaşık olarak 1,5 Milyar dolarlık bir bütçe demek. Böylesi bir paranın yönetimini, ciddi bir şirket yönetimi olarak görebiliriz ama yanılabiliriz. Çünkü, borçlar ve faizlerini oluşturan sermaye giderleri ve taşarona aktarılan  işlerin yer aldığı mal ve hizmet giderlerini düşersek, bütçeden geriye sadece 932 Milyon TL kalıyor. Kısaca, koca bir bütçenin sadece %33’ü belediyeciliğe giderken, %67’si sermaye transferine gidiyor.
İnsansız Belediyecilik
Ankara’nın insan merkezli bir kent olmadığını her gün yaşamımızda görüyoruz. Gökçek, sadece kenti değil, belediyeciliği de her geçen gün insansızlaştırıyor. Başa geldiği Mart 1994’de 8276 çalışanı olan belediyede bugün, 4068 çalışan var[iv]. Gerek kendine bağlı 15 belediye işletmesi, gerekse pek çok hizmeti diğer firmalara taşere ederek, hem sermaye aktarımını sürdürüyor, hem de, tıpkı kent içinde insanı yoklaştırdığı gibi, insansız bir belediyecilik yapıyor.
Bisiklet aslında Ankara’ya ne kadar da yakışıyor. Ulaşım binek araçlarla çözülmek istendikçe daha fazla insan bisikleti kullanmaya başladı (24 Eylül 2011, Foto:Mehmet Bayatlıi)
Sermaye aktarımı- sermaye ortaklığında rant
“Derelerin ıslahını yapmak, kaynak sularını veya arıtma sonunda üretilen suları pazarlamak.”

2012 Performans Programı’nda yetki, görev ve sorumlulukların 26. Maddesinde açık bir şekilde “suları pazarlamak” ifadesi geçiyor. 2 milyar 750 milyonluk bütçenin %67’sini bir şekilde aktaran belediye için yeni kaynaklara ihtiyaç var. Yeni kaynak yaratmak için her sene yapılacak bir harcama çıkarmak, her sene yeni rant alanları yaratmak AKP belediyeciliğinin temel noktası. En basitinden, her yaz kentin baştan aşağı asfaltlanması yıllık harcama ile kaynak yaratmanın yollarından biri. Sadece 2012 yılındaki asfaltlama bedeli ise yaklaşık 363 milyon TL[v], yani 200 milyon dolar.

Aslında rant yaratmak, taşare edilen işlerle sermaye aktarımına ek olarak, yaratılan rantın da taşare edilmesi, yani  dışa aktarılan yeni kaynağın yeni bir sermaye ortaklığına dönüştürülmesi demek. Bunun en tipik örneği ise, kentin yeniden yapılmasına ve böylece inşaat sektörüne hem iş, hem de rant sağlayan kentsel dönüşüm projeleri. 2012 yılı için ABB 2012 planları içinde “kaynak yaratma projesi”[vi]adı altında kentin 13 bölgesine yapılacak olan toplam 14 bin konut ve “kentsel dönüşüm”[vii]adı altında inşaat ve ranta açılacak 30 bin hektar bu işin amiral gemisi.
Örnekleri çoğalmak mümkün. Ancak temel mantığın kentin mevcut bütçesini aktarmak, daha fazla aktarım yapmak için yeni rantlar yaratmak üstüne kurulu bir kent politikası olduğunu görebiliyoruz. Tabiki bunun diğer karşılığı, her sene yol asfaltlanması, daha fazla yol ve köprü yapılması için raylı sistemin engellenmesi, arabalı ulaşım ile daha fazla verginin devlete aktarılması ve paranın fosil yakıt sektörlerine aktarılması ve karşılığında kentin yayalaşmaya, toplu taşımaya uzaklaştırmasını sayabiliriz.
Rantın maliyetleri vuruyor!
Bugün için aktarılan kaynaklar iki türlü bizi vuruyor. Birincisi toplumun geniş kesimlerinden toplanan vergiler ve hizmet bedeli olarak alınan yüksek meblağlar ile böylesi bir sistemi finanse ediyoruz. Tabiki bu finansmanda kentin içinde “ulaşamamak”, Atatürk Orman Çiftliği gibi alanların hızla ranta aktarılması ile kent içi doğal alanlardan kopmak, sosyal örgüler yok edilerek bireyselleşen ve çaresizleşen bir kent yaşamına mahkum olmak gibi sonuçları var. İkinci vuran nokta ise, aslında geleceğimizi bugünden yok eden ve fosil yakıt merkezli, iklim düşmanı bir kent yapısına sahip olmamız.
Ankara; Ne kadar İklim Düşmanı?
Türkiye’nin iklim değişikliği konusunda kötü bir karnesi var. İklim değişikliğini durdurmak için 1990 yılında yapılan küresel sera gazı salımlarını 2020’de %40, 2050’de %90 azaltmamız gerekiyorken, Türkiye 2010 yılı itibariyle %115 arttırdı. Bu artışın amiral gemisi tabiki enerji. Enerji konusunda doğrudan belirleyici olan bir aktörde belediyeler. Daha verimsiz ve ulaşımsız konutlar ve kentsel planlama, ulaşım yerine binek araç merkezli kent uygulamalarının ciddi bir payı var.
Kentlerdeki iklim canavarı: Ulaşım
Kentsel enerji kullanımında ilk kalem ulaştırma. Türkiye 1990 yılına göre ulaşım kaynaklı sera gazı salımlarını %70 arttırmış durumda.
Ankara, Gökçek’in ulaştırmayı motorize etme politikası ile kaynak aktarma aracını geliştirmesi sonucunda 1994 yılında 482 bin olan araç sayısı bugün için 1 milyon 367 bine çıktı. Yani 3’e katlayarak Türkiye ortalamasının üstünde bir otomobil kenti yarattı.
Bunun tabiki ana nedeni toplu taşımanın, yaya dostu kent kavramının ve bisiklet yolu gibi araçların kullanılmaması. Sadece EGO’ya bağlı otobüs sayısına baktığımızda durumu görebiliriz. 1994’de 1500 civarı olan otobüs sayısı, son EGO verilerine göre, sadece 1970 adete çıkmış durumda. Tabiki bu açık, halk otobüsü ve dolmuşlara hat açarak ulaşımı özelleştirmek, yetersiz toplu taşıma nedeni ile insanları araba kullanımına zorlamakla giderildi. Sonuçta, 2012 yılı itibariyle daha fazla egzost gazına maruz kaldığımız, daha fazla atmosfere karbondiksit saldığımız konforsuz ve ulaşımsız bir kentte mahkum edildik.
Toki+Mütahit+Belediye=İklim Düşmanı Konutlar
Konut sektörü de benzer bir boyuta sahip. Özellikle TOKİ ile başlayan daraltılan alanlarda yükselen binalar Türkiye’nin hem kullanımı verimsiz, hem de ulaşım, kent yaşamı gibi alanlara entegresi yok edilmiş konut politikarını karşımıza çıkardı.
TOKİ-Belediye-Müteahit üçlüsünün insansızlaştırdığı kentler (Foto: Ekümenopolis arşivi)
Türkiye, Grafik-1’de de görüldüğü gibi, 1990 yılına göre konutlarda %137 daha fazla enerji ve %116 daha fazla sera gazını atmosfere, 2010 yılının Türkiye tarihinin en sıcak yılı olmasına rağmen, salar hale geldi. Yani 1990 yılında bütün konutlar kömür, doğalgaz ve petrol yakarak 100 birim atmosfere karbondiksit salarken, bu değer 2010’de 216 birime çıktı.
%116’lık artışta piyasa standartlarını belirleyen TOKİ, kentsel dönüşüm adı altında alan açan belediyeler ve bu işten payını alan müteahit’in ciddi payı var.
 Grafik 1- Türkiye’nin 1990 (=100) yılına göre konutlarda kullanılan fosil yakıt kaynaklı toplam sera gazları salımı değişimi. (Veriler Türkiye’nin Nisan 2012’de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sekreteryası’na ilettiği rapordan hazırlanmıştır.

 

Grafik 1- Türkiye’nin 1990 (=100) yılına göre konutlarda kullanılan fosil yakıt kaynaklı toplam sera gazları salımı değişimi. (Veriler Türkiye’nin Nisan 2012’de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sekreteryası’na ilettiği rapordan hazırlanmıştır.
Rantsal konut ve inşaat sepkülasyonu karşımıza enerji verimsiz evler dışında başka bir şey daha çıkartıyor, çimento ve demir-çelik çılgınlığı!
Türkiye’nin 2010 yılı sera gazı verileri, çimento ve inşaat sektörünün toplam salımlarının nerdeyse 80 milyon nüfuslu Etiyopya kadar olduğunu ve sürekli arttığını bize gösteriyor[viii]. TOKİ-Belediye-Müteahit üçlüsü ve bunu destekleyen iktidar pratiği devam ettikçe, iklim düşmanı kentler hergün karşımıza çıkacak.
Ankara, İklim dostu olabilir mi?
1992 yılında enerji kullanımı ve hava kirliliği konusunda sağladığı başarı  nedeniyle  dünyanın 12 kentiyle birlikte Birleşmiş Milletler’den ödül almıştı. Kolombiya’nın başkenti Bogota ise 1997 yılında başa geçen belediye başkanı Penalosa’nın kısa sürede kenti getiridği noktaya baktığımızda, neler kaçırdığımızı görebiliyoruz. Bogota’da 300 km’yi bulan bisiklet yolunda hergün 400.000’e yakın yolculuk bisikletle yapılıyor ki bu neredeyse halk otobüsü ve dolmuşun Ankara’da taşıdığı yolcudan fazla. Kent her pazar ulaşımı motorlu taşıtlara kapatarak yaya hale geliyor. Böylece Bogota’da araç trafiği Ankara gibi %300 artmak bir yana dursun, %40 azalmış durumda. Şu günlerde ise Bogota, İklim Değişikliği Genel Eylem Planı üstünde çalışmaya devam ediyor.
Kaçırdığımız böylesi bir kentleşme dışında bizi iklim dostu olmaya zorlayan bir başka konu ise iklim felaketleri. 2012 kışında yaşadığımız aşırı yağışlar ve ardından gelen hızlı ısınma, bir anda Mogan gölü’nden daha büyük bir göl ile, Çölovası[ix] diye bilinen bir taşkın gölüne kavuşturdu. ASKİ bu taşkının kente gelmemesi için İmrahor vadisine kadar uzanan set çekme çalışmaları yapmak zorunda kaldı. Sadece bu olay değil, 16 Haziran’da anlık ve aşırı yağışla Balgat’daki altgeçidin su altında kalması da iklim felakleterinin hızlandığını, Gökçek’in fosil yakıt merkezli belediyeciliğinin hem neden, hem de defolu hizmetlerle sonuç olduğunu bizlere gösteriyor.
70. Gün alt geçiti 70 günde sermayeyi mütahitlere aktardı ama iklim değişikliği ile birlikte artan aşırı yağışa 16 Haziran 2011’de teslim oldu. (Foto: Doğanay Sevindik- İklim İçin Kareler sergisinden)
Bugün için Ankara’da kentleşme ve onun önemli dinamiklari olan ulaşım ve konutlaşma, meydansız, yayasız, insansız pratikleri ile oldukça ”çılgın” bir dönüşüm yaşıyor. Dönüşümün dinamiği tek, sermaye aktarımı. Bu dönüşümün maliyeti ise bolluk içinde belediye hizmetlerinde yokluk yaşayan milyonlarlar ödüyor. Artık dünyada kentler iklim için daha az sera gazı salan azaltım programları, mevcut klim felaketlerine karşı uyum yeteneklerini arttıran projeleri hayata geçiriyor..
Bugün Gökçek’in rant ve sermaye aktarımı merkezli politikaları, kenti insandan uzak ve müteahite yakın hale getiriyor. Böylesi bir rant ve sermaye aktarımı, daha çok fosil yakıt merkezli bir kent demek. Böylesi bir kent Gökçek’siz kurtulur ama bizsiz de bir kent olmaz.


[i] İklim ve karbon danışmanı, yazar, 350 Ankara aktivisti. Yazının orjinalli Mimarlar Odası Ankara Şubesi Dosya’28’de yayınlanmıştır.
[ii] Ankara Büyükşehir Belediyesi 2012 Performans Programı s.17.
[iii] http://www.ankara.bel.tr/Haberler/buyuksehir_belediye_meclis_30112011.aspx (12.06.2012)
[iv] Ankara Büyükşehir Belediyesi 2012 Performans Programı s.41.
[v]  a.g.e s.133.
[vi] http://www.ankara.bel.tr/AbbSayfalari/Projeler/emlak/kaynak_gelistirme.aspx (12.06.2012)
[vii]http://www.ankara.bel.tr/AbbSayfalari/Projeler/emlak/kaynak_gelistirme_2/kaynak_gelistirme_2.aspx (12.06.2012)

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir