Çevre Mücadelesi Politiktir!

Spread the love

Dr. Nuran Talu*

Geçtiğimiz yıl yine çok sayıda doğa katliamına şahit olduk. Gözü dönmüş rantçı (rant: haksız kazanç) iktidar memleketin dört bir yanında doğayı tahrip eden ve insanların yaşama alanlarını yok eden projeleri hayata geçsin diye kanunlar, KHK’ler çıkardılar, çıkaramadılarsa da ben yaptım oldu dediler.

Kim bu ben yaptım oldu diyenler? Sermaye ve onun iktidarları bunlar. Çünkü doğayı yağmalamada işin özü sınıfsal. Bizim AKP’de bu sınıfın en çalışkanlarından. En ön sırayı kimselere kaptırmıyor, örtmenim ben cevaplayayım diye parmak üstüne parmak kaldırıyor, her parmak kaldırışında memleketimizin zengin coğrafyasının ve doğal kaynaklarının bir parçası yok oluyor. Türkiye Kafkasyasının doğal yaşam alanları olan ormanlarının (büyük bir bölümü dağ ormanları) göbeği Artvin’de Cerattepe madenciliğe açılıyor, meralar imara açılıyor, hayvancılık ölüyor, ilgili bakanlık utanıp sıkılmadan, tarım alanlarını koruyalım, amaç dışı kullanılmasına izin vermeyiz diye kamu yararı spotları ile vatandaşı kandırıyor.

“Devlet bizim sayemizde devlettir, ben, halkım ben” diyen Havva Anayız”

Essah mı? Vatandaş kanıyor mu acaba? Hayır kanmıyor… Haber ola, bu ülkede çevre hareketi sessiz ve derinden yoğun bir politik mücadele alanına dönüşüyor. AKP yağmalarına memleketimizin dört bir yanından isyanlar yükseliyor, kimileri -son dönemlerde legal kredibilite yerlerde sürense de- hukuk mücadelesinden vazgeçmiyor, kimileri OHAL’i bahane edip defalarca doğa haklarını ihlal edenlere karşı, nefes aldıkları yaşam alanlarını cengaverce korumaya devam ediyor, yürüyor, direniyor.

2017’de vatandaşın çevre zaferlerinden birkaç örnek: Zeytinlikleri imara açacak düzenleme torba yasadan çıkarıldı. Gökçeada altın madeni tehdidinden kurtuldu. Samsun Terme’de kömürlü termik santral için dur dendi. Elbistan’da kömürlü termik santral projesinin ÇED süreci durduruldu. Yani vatandaş çomak soktu bir kere. Bu güzelim topraklarımızda isyan sürecek biline…

İktidarın taşa toprağa, ormana, ekmeğe, emeğe olan vahşi saldırılarına karşı TBMM koltuklarını işgal eden büyüklü küçüklü muhalefetin bu son derece önemli politik zemini anladığını da, önemsediğini de sanmıyoruz. Onlar derslerini çalışmayan ezeli tembeller, zaten sınıfta kaldıklarını dünya alem biliyor.

Dünya dedik, gezegenin ekosistem döngüsünü bozan küresel ısınma açısından durum nedir bir bakalım. Dünyadaki zengin azınlık iklimin değişmesinde en büyük paya sahip. Dünya nüfusunun en zengin % 11’i karbon emisyonlarının yarısından sorumlu. Artan iklim felaketlerinin etkilerine en ağır şekillerde maruz kalan kesimler yoksullar. Hesaplamışlar; Hindistan’da kentlerde yaşayan en zengin % 10’luk kesimin yarattığı emisyonlar, kırsal alanlarda yaşayan en yoksul % 10’un yol açtığı emisyonlardan 24 kat daha fazla. İşte bunun adı adaletsizlik; çevresel adaletsizlik, iklim adaletsizliği, ekonomi adaletsizliği… Esasen kapitalist ekonomilerin neden olduğu küresel tahribatın ta kendisidir bu.

Acaba Türkiye’de bu adaletsizliklere karşı duracak siyasal stratejileri kim yaratacak, bahse konu sınıfta kalanlar mı? Cevap net: Siyaset-ekoloji-hukuk üçgeninin kesişme alanında hak arayışları vardır ve siyasal zeminde “hak aramaya” kim samimice prim verecekse o yaratacak ve o kazanacaktır.

Kim kazanırsa kazansız bize ne gam… Biz işimize bakarız, biz kimiz, Karadeniz’in el değmemiş yaylalarında doğa tahribatına sebep olan meşhur ‘Yeşil Yol’a karşı dozerlerin önüne yatan Artvinli Havva Anayız. “Bu yaylalar sahipsiz değil, bu yaylaların uğruna canını verecek eli bastonlu kadınlar var. Yaylaların yolu birleşmeyecek, kesinlikle istemiyoruz. Vali bize çapulcu diyor. Biz çocukluğumuzdan beri burada yaşıyoruz. Vali, Kaymakam kimdir? Kimdir devlet? Devlet bizim sayemizde devlettir, ben, halkım ben” diyen Havva Anayız…

 

* Yazının kaynağı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir