Enerji Verimliliği: Enerji Çılgınlığına Engel!

Spread the love

Türkiye’nin bitmez tükenmez enerji ihtiyacı üstüne kurulu politikaları  nedeniyle, geleceğimizi tehdit eden fosil yakıt, nükleer ve hidroelektrik projelerine, duble yollara  inanılmaz yatırım yapılıyor, gelecek yatırımlar için hedef konuluyor. Mevcut politikalar ile oluşacak yatırımlar ise “enerjiye ihtiyacımız var” sözleriyle destekleniyor. Öte yandan, enerji verimliliği politikaları bu çılgınlığa engel olmaması için geride bırakılıyor.
Afşin Elbistan kömür satralinde gerçekleşen bu göçük altında 9 işçi hala kurtarılamadı.
Uzakta görülen kömür santrali gibi Türkiye bütün rezevlerine 2023’e kadar santral
 yapma hedefini koydu. Sizce böylesi bir doğa katliamı, ölümler , yanan
fosil yakıtlar bize gelecek vaad ediyor mu? 
 Dünya’da Enerji Verimliliği
İklim değişikliğine karşı mücadelede enerji verimliliğinin artması, enerji yoğunluğunun azaltılması en temel politika. Hem fosil yakıt maliyetlerini düşürmesi, hem de karbon salımlarını azaltması gibi pek çok faydası nedeniyle, ülkelerin en ciddiye aldığı politika olduğunu söyleyebiliriz.
Enerji yoğunluğunda en ileri ülkelerden birisi Japonya. Japonya’nın 1970’de 1 birim gelir için harcadığı petrol eşiti enerji, bugün AB ülkelerinin harcadığından bile daha az. Ancak, böylesi bir liderliğine rağmen 1970 yılına göre enerji yoğunluğunu (GSYİH başına tüketilen enerji miktarını) %37 iyileştirdi.
Japonya’nın bu kadar önde olmasına rağmen neden daha fazla iyileştirmeye gittiği sorusu akla gelecektir. Japon uzmanlar, bu sorunun iki cevabı olduğunu söylüyor.
Birinci neden 70’lerdeki petrol krizi, ikincisi ise  90’lardaki iklim krizi!
Yakın tarihli başka bir örneğe gelirsek, AB üyesi 27 ülke, 1995-2003 yılları arası  toplamda enerji yoğunluklarını yıllık ortalama %1 düşürdü.  2003 yılında ise,  binalarda enerji verimliliği direktifini çıkarttı. Direktifi bütün ülkeler uyguladı ve 2009 itibariyle bütün binaları kapsadı. 2010 yılında revize ettiği direktifte binaların enerji verimliliği için daha ileri bir hedef kondu. Artık, 2018’den itibaren yeni binaların sıfıra yakın enerjili olmasını şart koştu.
Sıfır enerjili evlere bir örnek, hem de Diyarbakır’da.
Bu ev elektriğe, suya ve ısınmaya para vermiyor!

 Türkiye neresinde!

Türkiye, 2003’deki AB binalarda enerji verimliliği direktifinin bir benzerini 2008 yılında çıkarttı. Ancak, daha sonra yürürlülük süresini 2011’e erteledi. Bu durumda, yönetmeliğin bütün binaları kapsaması 2017’yi bulacak.
Böylesi bir gecikmenin yarattığı ciddi bir sorun var, enerjiyi kötü kullanan binalar!
2009’da Türkiye’de evlerde kullanılan fosil yakıtlardan elde edilen enerji, 1990’ın tam 2,5 katı! Yani yeni binaların katılması ile  son dönemde evler enerji çılgını haline gelmiş! Bu süreçten en fazla karlı çıkan yakıt ise doğalgaz. 1990 yılına göre doğalgaz kullanımı 2009’da 155 kat artmış. Burada akla gelen doğalgazın  yaygınlaştırılmasının temel çıkış noktasının kömür kaynaklı kentsel hava kirliliğini önlemek olduğu. Gerçekten de 2001 yılına kadar konutlarda  kömür kullanımı üçte bire düşmüş. Ancak, doğalgaz fiyatları paralelinde kömüre hızla bir dönüş yaşanmış ve 2009’da 2001’in tam 5 katı daha fazla kömür kullanır hale gelmişiz.
Sonuçta, daha fazla fosil yakıt bağımlısı, daha fazla maliyetle konfor sağlayan bir konut politikasına sahip olduğumuzu söyleyebiliriz.  1990-2007 arası enerji yoğunluğumuzun  sadece %3 azalması diğer alanlarda da çok farklı bir politika olmadığını gösteriyor.
TOKİ’nin Bursa’daki konutları. Kentsel dönüşüm
adıyla çoğunlukla TOKİ tarafından yapılan bu evlerin
katkısıyla enerji kullanımı korkunç arttı! 
Ama Türkiye gelişen bir ülke!
Bizlere uzun bir süredir, gelişmek ve kalkınmak zorunda olduğumuz, bunun ölçütünün de tüketim olduğu anlatıldı. Bu anlayış sürekli enerji üretimini arttırıyor.
Ancak, kalkınma için kullanılan “gelişme” sadece bizim ülkemiz için değil, dünyanın bütün ülkeleri için geçerli bir kavram . Fakat dünyada “gelişme” süreci daha çok verimlilik, tasarruf, iklim dostu çözümlere odaklı. Türkiye’nin ise daha fazla fosil yakıt kullanımı merkezli bir büyüme anlayışı var. Sadece Türkiye’nin enerji yoğunuğunu dünya ve Avrupa Birliği ortalaması ile karşılaştırdımızda ne kadar geride kaldığımız görülecektir.
1990-2007 arası enerji yoğunluğu değişimi, Türkiye ne yazık ki
enerjiyi çok kullanmaktan vazgeçemiyor!
1990-2007 yılları arasında enerji yoğunluğundaki değişime baktığımızda,17 yıl içinde  Türkiye enerji yoğunluğunu sadece %3 azaltmışken, dünya ortalamasında azaltım % 17! AB olarak azaltım ise %27 seviyesinde gerçekleşmiş. Bütün dünyanın “geliştiğini” kabul edersek, bu gelişmişlik ölçütünde ne kadar geride kaldığımız görülecektir.
Daha Fazla Enerjiye İhtiyacımız var mı?
Türkiye’nin enerji artışına dayanan çılgın politikaları ne yazık ki refahla, gelişmişlikle alakalı değil.  Ancak, daha fazla enerji kullanan verimsiz bir sistemden kimin karı olabilir? Sonuçta fosil yakıtları ihtiyacımız olmayan bir şekilde kullanıyoruz.
Böylesi bir sorunun cevabını aslında Maliye Bakanı Mehmet Şimşek çok iyi veriyor.  Bakanın açıklamasına göre 2010’da 31.7 milyar TL petrol ve doğalgaz’dan ÖTV alınırken, 2011’de beklenen 34.6 Milyar TL! 2010 bütçesinin 287 milyar TL olduğunu düşündüğümüzde, fosil yakıtlardan alınan verginin çok önemli bir kaynak olduğu ve bunun 2012’de de artacağı görülüyor! Yöneticiler açısından enerji politikalarında fosil yakıtların ne kadar iyi bütçeyi finanse etttiğini görebiliyoruz.
Ne yazık ki, bu resimde, daha az enerji tüketmek, enerjide dışa başımlılığı azaltmak gibi ifadelerin karşılığı olmayan ifadeler olduğu ortada. Daha fazla enerji ihtiyacımızın olması aslında daha fazla vergi toplamakla doğrudan ilişkili. 
Geleceği mi bugünü mü kurtarmak?
Türkiye bugün için enerji verimliliği politikalarına daha fazla vergi toplamak için ilgi duymuyor. Verimsiz, iklimi değiştiren cömert fosil yakıt sistemleri ve iklim değişikliğine karşı uyumda kritik olan dereler üstüne hidroelektrik santraller kurarak geleceğimizi yok ediyor. Enerji çılgınlığı nedeniyle verimlilik gibi kavramlar geriden geliyor. Ancak, kimse geleceğini yok eden bir sistemi finanse etmek istemez!
Türkiye, bugün için, enerji verimliliğini zorunlu hale getiren, iklim değişikliğine karşı mücadelede,  sorumluluğu olmadığı için yükümlülük almıyor.
2015 yılı itibariyle gelişmekte olan ülkelerin sera gazı salımları gelişmiş ülkeleri geçmiş olacak. Türkiye’nin gelişmekte olan ülkelerin sorumluluğu olmadığı noktasındaki dayanakları zayıflayacak. Asıl önemlisi ise, iklim değişikliğinin geri dönüşü olmayan noktasına varmamıza az kaldı.
Burada karar vermek zorundayız. Enerji verimliliği Türkiye’nin mevcut enerji çılgınlığı politikalarına bir engel. Yapmamız gereken ise, bütçeyi kurtarmak için kurgulanmış, “enerjiye ihtiyacımız var” sözleri üstüne kurulu politikalara karşı çıkıp, iklim dostu, aynı zamanda cüzdan dostu, enerji verimliliği politikalarını ısrarla talep etmek.

Önder Algedik
Bu yazı daha önce Cumhuriyet Gazetesi Enerji ekinde ve Yesilekonomi sitesinde yayınlanmıştır.
 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir