İklim Krizi bir Belediyecilik Krizidir!
Hafta sonu ani yağış sonrası İç Anadolu’da bazı kentleri ve Ankara’da Etimesgut gibi ilçeleri su bastı. Ankara Valiliği su baskınları sonucunda üç kişinin yaşamını kaybettiğini açıkladı.
Ne yazık ki can kayıpları daha önce de yaşandı. Bundan sonra da yaşanacak. Bu politikalarla artacağını çok iyi biliyoruz. Asıl meseleyi çözmeyen tali politikalar ile sadece zaman kaybediyoruz. İklim değişikliği bir kriz halini aldı ve kimse krize müdahale etmek istemiyor. Bakanlığın bile belediyecilik özelinde hedefi 2023′ e kadar İklim Eylem Planları ile kamuoyunu meşgul etmek. Bu yıl içinde bakanlığın çıkardığı genelge bile iklim değişikliği yerine suçun itirafı gibi.
Bakanlık Yapmadığını İtiraf Etmiş
Bakanlık genelgesinin satırlarına baktığımızda aslında görevini yerine getirmediğini, ama şimdi bunun yeni bişey misin gibi pazarladığını görüyoruz. Örnek bir paragraf verelim;
“Buna göre, dere yataklarında biriken moloz ve topraklar temizlenecek, dere ve kanal ıslah çalışmalarına hız verilecek, arazinin düşük kotlarında suyun akışını sağlamak ve alt yapı tesislerinin inşasına imkan tanımak amacıyla su akış kesitini daraltmayacak şekilde köprü ve menfez çalışmaları yapılacak.”
Bunu bir iklim değişikliği eylem planı işi olarak görmüyoruz. Biz bunun asli görevini yerine getirmeyen bir bakanlığın itirafı olarak görüyoruz.
Ankara’ya Ne Oldu?
Bakanlığın soruna dokunmayan plan önerisi bir demagoji. İlgili genelge iklim değişikliğinin belediyelerin sorumluluğa dair hiçbir şey getirmiyor. Genelgenin tamamına şuradan ulaşabilirsiniz. Ankara’da ve kentlerde ne olduğunu ortaya koyduğumuzda genelgenin bu noktaların hiçbirine dokunmadığını, hala bir hafriyat işi olarak gördüğünü görüyoruz.
1990-2017 verileri karşılaştırıldığında
1- Atmosfere salınan seragazları %140 arttı.
2- Binalarda kullanılan yakıt kaynaklı salımlar ise %160 arttı.
3- Kentler ve kır asfalt kaplandıkça ve toplu taşıma öldürüldükçe karayolu ulaşımı kaynaklı seragazı emisyonu %219 arttı.
4- Kentleri ve kır beton kaplandıkça çimento üretimi kaynaklı sera gazları emisyonları %257 arttı.
bu dört veri belediciliğin ne kadar kritik ve aslında iklimi değiştiren taraf olduğunu gösteriyor. Buna bir beşinciyi Ankara için ekleyelim.
5- Ankara Büyükşehir Belediyesi 2013 yılında 7 milyon tondan fazla asfalt döktü. Bunu da Ankara Büyükşehir Belediyesi raporlarında rekor diyerek tanıttı. Bu miktara ilçe belediyelerini de eklersek, bu Ankaralı başına 1,5 ton asfalt demek. Yani bir yılda kişi başına 12 metrekare asfalt döküldü. Bu aynı zamanda kişi başına metrekarelerce toprak örtüsünün yok olması demek. 2017 yılında Ankara’da 700’den fazla 1/1000’lik imar planlarında değişiklik yapıldı. Bu da daha fazla toprak örtüsünün yok olması demek.
Bu kadar çok toprak beton ve asfalt ile kaplanırsa su taşkını yaşanmaz mı?
#YeşilDemagoji deği ÇÖZÜM!
Yapılması gereken demagojik raporlar değil, somut ve konuya dair hedefler. Yapılması gereken devletin yapmadığını yeni bir şeymiş gibi sunmak da değil. Çok basit, 5 şeyi çözmüyor iseniz hiç bir şey yapmıyorsun demektir. Bu beş şeyi kısa vadede azaltmıyor ve uzun vadede komple çözmüyorsanız iklim değişikliğinde #YeşilDemagoji yapıyorsunuz demektir. Bunlar
1- Kömür
2- Petrol
3- Doğalgaz
4- Asfalt
5- Beton .
Bu noktada eğer ortada bir iklim krizi var diyorsak buna uygun müdalale edilmesi gerekir. Nasıl normal bir hastaya verdiğiniz ilacı kalp krizinde vermiyorsanız, iklim krizinde de normalde önerdiğiniz ve uygulamadığınız politikayı veremezsiniz.
Bu ülkede iklimi kentler değiştiriyor ve geçmiş yıllardaki asfalt-beton ve verimsiz ulaşım, konut, rekor AVM politikaları ile bu konuda neredeyse birinci. Ankara’da yapılması gereken bir hastaya değil, bir krizde yapılması gerekendir.
Çok açık değil mi, ortada bir iklim krizi ve var ve bu aynı zamanda bir belediyecilik krizidir. Krizinde krize vardıran politikalar çalışmaz.