Pedalımdan Alakır Nehri ve HESler!

Spread the love

Ayşegül Aykut, 25-26 Ağustos’ta gerçekleşen Alakıra Pedalla etkinliğine 350 Antalya, 350 Ankara ve PAB Ankara’dan da arkadaşların katılımı ile pedallayarak gitti. Bir nehir yatağı boyunca gördüklerini herkesle paylaştı.

 “Bu hes öyle kötüymüş ki, kötünün de kötüsüymüş.. hani bi milyon vardır ya, hani bilirsin sayarsın, işte bu hesin kötülüklerinin sayısı yok”

24 Ağustos Cuma günü Ayten Atabey ile Kumluca’ya doğru yola çıktık, Kumluca’da Ankara’dan gelen Can ve Abdurrahman arkadaşlarımızla buluştuk, biraz muhabbet biraz soluklanmadan sonra tekrar yola koyulduk. Kumluca merkezdeki Altınyaka yolundan Alakır Vadisine doğru pedallamaya başladık.
Yolculuğumuzda çok kısa aralıklarla duygudan duyguya geçtik. Hidroelektrik Santral-HESlerin olmadığı, inşaatların başlamadığı yerlerde Alakır özgür ve tüm coşkusuyla akarken, suyunun sesi ve serinliği bizleri coştururken, yine az ilerledikten sonra karşımıza çıkan HESler ve inşaatları, ağaç kesimleri, traşlanmış tepeler bir o kadar canımızı sıktı.. 
Alakır özgür akarken böyle mutlu görünüyor!

Çektiğim fotoğraflara baksanız neler hissettiğimizi, o duygu geçişlerini, yüzümüzdeki ifadelerin mutluluktan hüzne geçişini tek tek görecek ve ne demek istediğimi anlayacaksınız. Kumluca’dan Altınyaka yoluna saptıktan sonra rotamızın 21. Km’sinde Karabük köprüsünden geçtik. Geniş bir köprü ve altından çoşkuyla akan nehir. Her birimiz bu çoşkuyu izlemek için köprünün sağına soluna koşturduk.. İzlerken bile yorgunluğumuzu attık.. ve tekrar pedallamaya başladık.. 10 dakika yol aldıktan sonra karşımıza bir tabela çıktı.. Çayağzı HES inşaat alanı!!!!
Alakır nehri olsanız böyle mi olmak istersiniz? Kazılar, inşaat alanları ve inşaat malzemeleri ile yok olmuş bir nehir yatağına, Çayağzının az yukarından görünüşü.
Tepe tepe yığılmış inşaat kumları, dozerlerin geçmesi için açılan yollar, toprağın üstünü kaplayan etrafa savrulmuş inşaat malzemeleri.. gelişi güzel yapılmış barakalar.. köprüde yaşadığımız o çoşku, bir anda yerini hüzne bıraktı.. tekrar pedallamaya başladık, yüzyıllık çınar ağaçlarının gölgesinde ve serinliğine yol aldık.. Karabük köprüsünden yaklaşık 3 km sonra heslere karşı verdiği mücadele nedeniyle 84 yaşında göz altına alındıktan sonra kalp krizi geçirerek vefat eden Değirmenci Ahmet Amcanın değirmeninin yanıbaşındaki çeşmede serinledik.. Hemen ilerdeki bahçeden bir adam çıkageldi, öğrendik ki Ahmet Amcanın oğluymuş. Vadide Mersin Üniversitesinden Doç.Dr. Kadir Ulusoy ile birlikte iki otobüs öğrencinin geldiğini, Tübitak projesi kapsamında Alakır Vadisinde yaşayan canlıları incelediklerini, bizden hemen öncede vadiden ayrıldıklarını öğrendik..Ahmet Amcanın oğlu kızgın.. Heslere, bu katliama tepkisiz kalan köylülere.. “Görmüyorlar mı?” diyor, “nehir yatakları boş, eskiden balık olurdu,şimdi bir tane bile yok, nası olsun ki bi parmak suda balık mı yaşar.. kandırdılar bizi, köylüleri, suyu salacaz, balık olcak dediler ama nerde, hiç birini yapmadılar, suyu hapsettiler”.. biz tam tekrar yola koyulmak için hazırlanırken “nere gidiyosunuz, ben hanıma haber ettim, çay yaptı, hadi gelin dedi” çaylarımızı içerken evin hanımı,bizim ne için geldiğimizi öğrenice daha biz hiçbir şey sormadan.. “Bu hes öyle kötüymüş ki, kötünün de kötüsüymüş.. hani bi milyon vardır ya, hani bilirsin sayarsın, işte bu hesin kötülüklerinin sayısı yok” dedi.. Ne de güzel anlattı, üstüne diyecek hiç bişeyimiz kalmadı.. Tekrar yola koyulduk.. Hava karardığı için fotoğraflayamadık ama yolumuzun üzerinde Kozdere Hes’in yıkımları devam etti.. Yatağında cılız kalmış sesi nefesi çıkmayan bi Alakır oldu yine.. Akşam geç saatlerde 8 yıl önce vadiye gelerek yerleşen Birhan ve Tuğbalara ulaştık. Burada Ahmet Amcanın oğlu, Muhtar ve Alakırın bekçileri Birhan ve Tuğbayla sohbet ettik. O akşam bizi misafir ettiler..
Burası Kürce HES
Ertesi gün Alakırın sularında serinledikten sonra Büyükalan köyüne doğru yola çıktık.. Yine mutluluk sevinçle düştük yollara ama o gün de bir öncekinden farklı olmadı, az bir yol aldıktan sonra Alakır’ın ortasına yerleşmiş Kürce HES’le karşılaştık. Bu işte en beteriydi.. Bütün çirkinliğiyle Alakır’ın orta yerinde.. etrafında traşlanan tepeler, ağaçsız alanlar. Koca koca betonlar.. üstelik bir de tarihi bir köprü yıkılmış bu beton yığınları için. . tekrar yola çıktık.. Büyükalan köyüne doğru yol alırken etrafta yine Alakır’ın canları böğürtlenler,üzümler, ceviz ağaçları vardı, yüzyıllık çınar ağaçlarının arsından yolumuza devam ettik.. ve kamp alanında Antalya’dan öğle saatlerinde Söğütcuması mevkiinden bisikletleriyle yola çıkan arkadaşlarımızla buluştuk.. Böylece Alakır’ı kucaklamış olduk. Bu üç gün boyunca Alakır’ın çığlıklarını yakından duymak, koskoca bir vadinin yok oluşunu görmek bize, bir olmak birlik olmak gerektiğini Alakır Vadisinin can damarının alınmaması için ne gerekiyorsa yapmak gerektiğini bir kez daha anlamış ve yakından görmüş olduk. 
Burası Alakır, akanda can suyu..


 Ayşegül Aykut,
350 Antalya Aktivisti

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir